vnDVu61. Mahmud Sami Ramazanoğlu -hazretlerinin- “Dualar ve Zikirler” adlı kitabında ki “Duâ Âdâbı” bölümü başlığı altında yer alan “ Tevbe ve İstiğfar” kısmı… Hâris bin Süveyd anlatıyor Abdullah ibni Mes’ud –radıyallahu anh– bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber –aleyhissalâtu vesselâm-’dandı, diğeri de kendisinden. Dedi ki “Mü’min günahını şöyle görür O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” İbni Mes’ud bunu söyledikten sonra eliyle, “şöyle” diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır. Sonra dedi ki “Ben Rasûlullah –aleyhissalâtu vesselâm-’ın şöyle buyurduğunu işittim Allah, mü’min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara yorgunluktan başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım» der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah’ın, mü’min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden daha fazladır.»” Müslim’in bir rivayetinde şu ziyâde var “Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi Ey Allah’ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim.»” Buharî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3; Tirmizî, Kıyamet, 50 Ebû Bekri’s-Sıddîk –radıyallahu teâlâ anh-Hazretleri “– Yâ Rasûlallah, namazın âhirinde okumak üzere bana bir duâ ta’lîm buyur” dedikte Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz Hazretleri buyurmuşlardır ki “Şöyle duâ et “Yâ Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günâh işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafur ve rahîm ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhamet eyle. Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halâs edip cennet ve cemâline kavuştur. Şüphesiz Sen Ğafûr ve Rahîm’sin, yâni çok affeden ve çok merhamet edensin.” Buhârî, Ezân, 149; Deavât, 16 Büyükler demişlerdir ki Bu duâ namazda gerek tahiyyattan sonra ve gerekse namaz dışında edilecek duâların en şümullülerinden ve en güzellerindendir. Zîra cehennemden halâs olup cennet ve cemâle kavuşmayı istemek duâların hulâsasıdır. “Mecnûn ancak o kimsedir ki tevbe ve nedamet etmeyip ma’sıyyette devam ede.” Ali el-Müttakî, no 10437 “Sizin hastalığınızın ve şifânızın ne olduğunu söyleyeyim mi? Hastalığınızın günâhlar, ilâcınızın da istiğfar olduğunu unutmayınız.” Ali el-Müttakî, I, 479/2092 “Meclisin oturmanın veya oturulan yerin keffareti, kulun şöyle demesidir “Seni hamdinle tesbîh ederim ey Rabbim! Senden başka bir ilâh bulunmadığına ve yalnız Sen olup şerîkin olmadığına şehâdet eder, Senin mağfiretini diler, sana tevbe ederim.” İbn Hanbel, II, 369 “Gıybetin keffareti, gıybet etdiğin kimse için istiğfar etmekliğindir.” Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no 6259 “Yeryüzündekilerden herhangi bir kimse, derse hatalarına keffaret olur. Bu hataları deniz köpükleri kadar da olsa.” Ali el-Müttakî, I, 455/1963 “Duânın hayırlısı istiğfar, ibâdetin hayırlısı da kelime-i tevhîddir.” Ali el-Müttakî, I, 483/2112 “Ya Ali, sana bir duâ öğreteyim mi ki zerreler adedince günâhın olsa sen de beraber olmak üzere mağfiret olunur. Şöyle söyle “Allah’ım, Sen’den başka ilâh yoktur. Sen Halîm ve Hakîm’sin, hayır ve bereketi çok olansın. Sen’i tenzih ederim, Sen yüce Arş’ın Rabbi’sin.” Taberânî, Kebîr, V, 192/5060 “İstiğfar, mü’minin sahife-i a’mâlinde nur gibi parlar.” Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no 3056; Ali el-Müttakî, I, 475/2064 “Günâhdan tevbe eden kimse günâh işlememiş gibi olur. Fakat bir taraftan istiğfar, diğer taraftan günâhtda ısrar eden ise -el-iyâzü billah- Cenâb-ı Hakk ile istihza eden kimse gibi olur.” Beyhakî, Şuabu’l-îman, V, 436 “Bir kimse kalbi ve kalıbı ile istiğfara devam ederse Cenâb-ı Hakk o kimsenin gamlarını feraha ve sıkıntılarını genişliğe tebdîl ederek hiç ummadığı bir taraftan onu rızıklandırır.” İbn-i Mâce, Zühd, 30 “Tevbe ve istiğfar ile büyük günâhlar af olunduğu gibi mükerreren irtikâb edilen küçük günâhlar da, büyük günâhlar arasına dâhil olur.” Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no 9920 “Kalbinde nedâmet olmadığı halde yalnız lisânen edilen istiğfar, yalancıların tevbesidir.” Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, III, 461, no 3974 “Cenâb-ı Hakk’a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa Cenâb-ı Allah’a tevbe ederim.” Ebû Dâvud, Vitr, 26; İbn Hanbel, Müsned, II, 450 “Ne mutlu o kimseye ki defter-i a’mâlinde çokça istiğfar bulur.” İbn-i Mâce, Edeb, 57 “Ey insanlar! Ölmeden evvel Allah’a tevbe ediniz.” İbn Mâce, İkame, 78
Güncelleme Tarihi Mart 17, 2022 1119Oluşturulma Tarihi Mart 17, 2022 1119Tövbe duası okunuşu merak ediliyor. Berat Kandili’nin gelmesi ile beraber tevbe istiğfar duası yoğun ilgi görmeye başladı. Berat Kandili 17 Mart tarihinde idrak ediliyor. İstiğfar, işlenen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir. Peki, tövbe duası nasıl yapılır?1/4Tevbe istiğfar duası Türkçe ve Arapça okunuşu araştırılıyor. Berat Kandili bugün idrak ediliyor. Berat gecesi Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi âdet halini almıştır. Tevbe etmek de yapılan ibadetlerden biridir. Kaynaklarda içeriği bakımından istiğfar anlamı taşıyan pek çok dua bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de tövbe edenler İSTİĞFAR DUASI ARAPÇA OKUNUŞUEstağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullahe'l-azim el-kerim. ellezi lâ ilahe illa huve'l-hayyü'l-kayyumü ve etubü ileyhi tevbete abdin zalimin li- nefsihi, la yemlikü li-nefsihi mevten vela hayaten vela nüşüra-h. Ve es-elühü't - tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidayete lena, innehu, hüve't-tevvabü'r-rahim3/4TÖVBE İSTİĞFAR DUASI TÜRKÇE OKUNUŞU VE ANLAMIYa Rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm-ü cezm-ü kast ettim. Sen bu tövbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, Yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli Âdem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur’ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’ EFENDİMİZİN TEVBE DUASIHz. Peygamberin “Seyyidü’l-istiğfâr” İstiğfârın en güzeli diye nitelediği dua şöyledir Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben Senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla Senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü Senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz. Buhârî, Deavât, 2 Aslında kişinin Rabbine yönelerek içinden geldiği gibi dile getirdiği her türlü bağışlanma duası zaten bir istiğfardır.
Tevbe istiğfar duası Türkçe Arapça okunuşu nasıl yapılır? Tevbe istiğfar duası nasıl yapılır? Mübarek Mevlid Kandili 28 Ekim günü idrak ediliyor. Mevlid Kandili'nde vatandaşlar dualar okuyacak ve ibadetlerini yerine getirecek. Peki, tevbe istiğfar duası nasıl yapılır? Tevbe istiğfar duası Türkçe Arapça okunuşu nasıl yapılır? TEVBE İSTİĞFAR DUASI ARAPÇA OKUNUŞU Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullahe'l-azim el-kerim. ellezi lâ ilahe illa huve'l-hayyü'l-kayyumü ve etubü ileyhi tevbete abdin zalimin li- nefsihi, la yemlikü li-nefsihi mevten vela hayaten vela nüşüra-h. Ve es-elühü't - tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidayete lena, innehu, hüve't-tevvabü'r-rahim TÖVBE İSTİĞFAR DUASI TÜRKÇE OKUNUŞU VE ANLAMI Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm-ü cezm-ü kast ettim. Sen bu tövbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, Yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli Âdem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur'ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır. PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEVBE DUASI Hz. Peygamberin "Seyyidü'l-istiğfâr" İstiğfârın en güzeli diye nitelediği dua şöyledir Allah'ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben Senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla Senin ahdin ve va'din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü Senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz. Buhârî, Deavât, 2 Aslında kişinin Rabbine yönelerek içinden geldiği gibi dile getirdiği her türlü bağışlanma duası zaten bir istiğfardır. Haberler Güncel Tevbe istiğfar duası Türkçe Arapça okunuşu! Tevbe istiğfar duası nasıl yapılır?
Tevbe Tövbe ve İstiğfar İnsan, zaafları ile ve çevresel etkilerle, bilerek veya bilmeyerek zaman zaman günaha sürüklenir. Yüce Allah kullarına lütfettiği “Tevbe-İstiğfar”, bu durumdan kurtulmak için “rahmet kapısı” özünde pişmanlık vardır. Hakiki bir Tevbe için nefsin kendisi ile hesaplaşması, mücadele etmesi gerekir. Zaten Allah Resûlü’nün ifadesi ile günah, insanın içini tırmalayan, başkalarının haberdar olmasını istemediği şeylerdir. [Müslim, Birr, 15.] Yani her an pişmanlık duyabileceği bir iştir. Pişmanlık ise tevbe’nin ilk şartıdır. Resûlullah bir hadisinde “ Günahtan pişmanlık duymak, tevbedir” [İbn Hanbel, I, 423]derken, bu gerçeği ifade eder. Bir başka hadisinde ise, “Günahtan Tevbe etmek, günahı terk edip bir daha ona dönmemektir.” [İbn Hanbel, I, 446] buyurmuştur. Bu iki ifadeyi birleştirdiğimizde;tövbe duası Tevbe, “işlenen günahtan pişmanlık duyarak bir daha o günaha dönmemektir.”Ardından istiğfar etmek, yani, Allah ’tan affetmesini istemek gelmelidir ki, Tevbe tamamlanmış olsun. O halde bu tanıma istiğfar da eklenip;Tevbe-İstiğfar; “kulun, işlediği günahtan pişmanlık duyarak bir daha o günaha dönmemesi ve Allah kendisini affetmesini istemesidir” diyebiliriz. Zaten Tevbe, genellikle istiğfar ile birlikte telaffuz edilerek adeta onunla rehberimiz Peygamber Efendimiz tevbenin âdâbını öğretmek maksadıyla şöyle buyurmuştur “ Bir kimse bir günah işler de ardından güzelce abdest alır sonra kalkıp iki rekât namaz kılar ve Allah bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar” Sonra da, söylediğini teyit etmek maksadıyla şu âyeti okumuştur “ Ve onlar ki çirkin bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen bağışlanma dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!” [ Âl-i İmrân, 3/135]tövbe duasıBöylece Peygamber Efendimiz tevbenin dil ucuyla yapılan bir eylem değil bilinçli bir eylem olduğunu ve İstiğfar etmek için belli bir zaman ve mekan şart koşmamakla birlikte Kur’ân-i Kerim’de seher vakti Tevbe edenler övülmüştür. [bknz. Âl-i İmrân, 3/17]Tevbe –İstiğfar ederken insan istediği ifadeleri seçebilir, yeter ki içten ve samimi olsun. Ancak pişmanlık ve af dileği en güzel sözcüklerle dile getirilmek isteniyorsa, o zaman sevgili Peygamberimizin ifadelerine bakmak Efendimiz dilinden “ Seyyidü’l İstiğfar” yani en güzel Tevbe – İstiğfar;“Allah’ım, benim Rabbim sensin, senden başka ilâh sen yarattın ve ben senin gücüm yettiğince sana verdiğim söz üzereyim ve senin vaadine de şerrinden sana olan nimetini itiraf da itiraf bağışla, çünkü günahları senden başka bağışlayacak hiç kimse yoktur” [Tirmizî, Deavât,15.]Tevbe Duası Arapça ve Türkçe Anlamı“Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullah,El – Azim, el – Kerim, er – Rahim ellezi la ilahe illa hü el-hayye’l Kayyum ve etübü ileyhVe es’eluhu’t tevbete ve’l mağfirete ve’l hidayete lena innehü hüve’t tevvabu’r-ahimTevbete abdin zalimin li nefsihi la yemliku linefsihi mevten ve la hayaten ve la nuşüraAllahümme ente Rabbi la ilahe ente Halakteni ve ene Abdüke ve ene ala ahdike ve va’dike mesteta’tu. Euzü bike min şerri ma sana’tu Ebu leke bi ni’metike aleyye ve ebu’u bi zenbi fağfirli, fe innehu la yağfiruz – zunübe illa enteAmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve’l yevmi’l ahiri ve bi’l kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi Teala ve’l Ba’sü bade’l mevti en la ilahe illallahu ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resulüh. La ilahe illallah Muhammedu’r Resullullah.”Anlamı “Ya Rabbi! Sen benim Rabbimsin. Sana inandım ve güvendim. Sana sığındım. Ellerimi açtım ve yüzümü sana döndürdüm. Kapına geldim, beni kulluğuna kabul et. Adem bugüne kadar gelmiş tüm peygamberlere, kitaplara, meleklere ve ahiret gününe iman ettim. Bu güne kadar işlemiş olduğum tüm günahlarımdan pişman oldum. Bunları bir daha yapmamaya söz veriyorum. Günahlarımı affet, beni bağışla, beni kulluğundan ayırma, ellerimi boş çevirme, kapından kovma Ya Rabbi Beni kötü alışkanlıklarımdan terk etmeyi nasip et. Şeytana uydurma. Bana dayanmak için güç ver. Cehennem azabından koru, beni cennetine dahil et. Cennetinde Peygamber efendimize komşu olmayı ihsan et.”Türkçe Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 1Sübhanekallahümme ve bi hamdik, Allahümmağfirli inneke ente’t-tavvabü’ Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sana hamd ederim. Allah’ım! Beni bağışla. Kuşkusuz Sen tevbeleri kabul eden ve pek merhametli olansın. [Buhari]Türkçe Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 2Okunuşu Estağfirullahe’l-azimellezi la ilahe illa hüve’lhayyu’l-kayyume ve etübü Hayy ve Kayyum olup kendisinden başka ilah bulunmayan yüce Allah’tan mağfiret dilerim, O’na tevbe Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 3Okunuşu Rabbiğfirli ve tüb aleyye inneke ente’ttevabbü’ Rabbim beni bağışla ve tevbemi kabul et. Hakikat, Sen tevbeleri çok kabul eden ve Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 4Okunuşu Sübhanallahi ve bi hamdihi sübhannallahi’lazimi estağfirullahe’l- azime ve etübü Azim olan Allah’ı tesbih ve O’na hamd ederim. Azim olan Allah’a istiğfar eder, O’na tevbe Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 5Okunuşu Estağfirullahe innehu kane Allah’tan af diliyorum. Çünkü Allah bolca Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 6Okunuşu Esteğfirullahe innehu kane Allah’tan af talep ediyorum. Çünkü Allah bolca tevbeleri kabul Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 7OkunuşuRabbiğfir verham ve ente hayru’ Ya Rabbi! Affet, rahmet et, zira Sen rahmet edenlerin en Kısa Tevbe- İstiğfar Duası 8Okunuşu Fağfir lena verhamna ve ente hayru’ “Bizi affet, bize mağfiret gönder. Zira Sen affedenlerin en hayırlısısın.”Tevbe ve İstiğfar Hakkında AyetlerAllah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”Bakara, 2/222“Eğer iyi kimseler olursanız, şüphesiz Allah Tevbe/tövbe edenleri bağışlayacaktır.” İsra, 17/25“Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan bağışlanmanı iste. Şüphesiz o tövbeleri çok kabul edendir.” Nasr, 110/3“Ey Müminler! Hepiniz top yekun Allah’a tövbe edin.” Nur, 24/31“O ne güzel bir kuldur. Gerçekten her zaman “Tevbe eden”/ Allah’a yönelen, yakarıp yalvaran bir kimseydi.” Sad, 38/44.Tevbe ve İstiğfar Hakkında Hadisler“Günde iki kere istiğfar etmeyen kimse kendine zulmetmiş olur.” Ebu Dâvud“Kim yatağına girince üç defa“Estağfirullâhe’l-Azîm ellezî Lâ Ilâhe İllâ Hüve’l Hayyu’l-Kayyûm Kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran yüce Allah’tan bağışlanmamı dilerim” derse, Allah günahlarını deniz suyunun damlaları kadar çok olsa da bağışlar” buyrulmuştur. TirmizîBir adam geldi Resûlullah’a Allah’ın Resulü bir günah işledim’ dedi. Resûlullah işlediğin zaman Allah’dan bağışlanma dile’ buyurdu. Adamİstiğfar ediyorum sonra dönüp tekrar günah işliyorum’ dedi. Resûlullah işlediğinde dön, yine Allah’dan bağışlanma dile’ buyurdu. Adam dördüncü kere de aynı şeyi söyleyince, Allah’ın ResulüŞeytan yoruluncaya kadar Rabbinden bağışlanma dile.’ buyurdular. İbn-i Kesir TefsiriÇok Okunanlar
Tevbe irâdesiz dönüş olan ölüm gelmeden evvel, irâdeli olarak Allâh’a dönmek, O’nun emir ve nehiylerine tam bir teslîmiyetle, cân u gönülden râm olmaktır. Peki tevbe ve istiğfar ne demek? Hangi vakitlerde tevbe edilmeli? Tevbenin önemi nedir? Tevbenin kabul şartları neler? Hz. Adem nasıl tevbe etti? Seyyidül istiğfar duası ve fazileti nedir?Dünyâ, bir imtihân mekânı olduğundan, insanların iyiliğe de kötülüğe de meyil ve istîdâdı vardır. Bu istîdâdların hangisi teşvîk, tahrîk ve takviye olunup inkişâf ettirilirse, insan şahsiyeti ona göre bir hüviyet kazanır. Bir kimsenin, hiç de mecbûr olmadığı hâlde, karşısındakine bir bardak su ikrâm etmesi, bir teşekkür borcu doğurur ki, bu da insânî ve vicdânî bir vecîbe kabûl edilir. Aslında bu ölçü, bize Cenâb-ı Hakk’ın sayısız nîmetleri karşısında nasıl bir minnettarlık ve şükür hissi içinde yaşamamız gerektiğini hatırlatır. Hâl böyleyken, bir insanın, fıtratında bulunan cehâlet, şehvet, kibir, gurur, hırs, cimrilik, hased, israf ve öfke gibi mezmum sıfatlara temâyül ederek, kısaca nefse tâbî olarak ilâhî nîmetler karşısında nankörlük etmesi, onun sâhib olduğu fıtrî şerefe gölge düşüren büyük bir aldanıştır. İnsanoğlu, nefsânî arzularına mağlûb olduğu ve îmânın feyz parıltılarını kaybettiği zaman günâha meyleder. Vicdanlarda ahlâkî destek azalınca, ince düşünüş ve rûhî derinlik de kaybolur. İstikâmet sâhibi olma yolunda ciddî bir zaaf ortaya çıkar. Günahlar, tatlı bir mûsikî gibi nefslere hoş gelir ve âdeta vebâlinin ağırlığı hissedilmeden işlenebilir. İnsanın dünyâya gâfilâne temâyülü neticesinde işlediği günahlar, onun insanlık şeref ve haysiyetini de zedeler. Bu durum, rûhların günah karanlığı ile kirletilmesine sebep olur. TEVBE VE İSTİĞFAR NEDİR? Hâlbuki insanoğlu, mâsumluğunun saf râyihası içinde doğar ve cihâna tertemiz olarak gelir. Din de bu fıtrî temizliği korumak için Allâh tarafından insana verilen bir lutuf ve merhamet tecellîsidir. Dolayısıyla kul, bu iki sâik sâyesinde gaflet perdelerini aralayabilirse, işlediği cürmün ağırlığını vicdânında hisseder. Onun iç âleminde saklı bulunan fazîlet hisleri uyanır. Kalbi büyük bir nedâmetle için için yanar ve ılık gözyaşlarıyla Rabbine gönlünü açar. İşte bu yanış ve pişmanlık “tevbe”dir. Ardından af dilemek için Rabbe açılan ellerin sâikı olan kalblerden taşan niyâzlar da “istiğfâr”dır. Allâh -celle celâlühû-, kulun nedâmetinden, tevbesinden, istiğfârından hoşlanır. Çünkü O, “Rahmân” ve “Rahîm”[1] esmâsının sâhibidir ve “…Şunu iyi bilin ki, Allâh, çokça tevbe edenleri ve çok çok temizlenenleri sever.” el-Bakara, 222 buyurmuştur. Allâh Teâlâ’nın kullarına olan şefkat ve merhameti, bir annenin yavrusuna olan merhametinden hiç şüphesiz çok daha fazladır. O, kullarına gazab etmek istemez. Lâkin kul, nankörlükte ve zulümde ısrar ederse, cezâyı hak etmiş olur. O’nun Rahmân ve Rahîm esmâsının muktezâsı olarak rahmeti, gazabından çok daha fazladır. Nitekim şu hadîs-i şerifte kulların tevbe ve istiğfârı karşısında Allâh Teâlâ’nın rızâsı ve memnûniyeti ne güzel dile getirilmiştir “Herhangi birinizin tevbe etmesinden dolayı Allâh Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları netice vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğinin farkında olmayarak şaşkınlıkla –Allâh’ım! Sen benim kulumsun; ben de senin rabbinim.» diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.” Müslim, Tevbe, 7; Tirmizî, Kıyâmet, 49 O’nun rahmeti her şeyi ihâta etmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak; “…Rahmetim her şeyi kuşatmıştır…” el-A’râf, 156 buyurarak kullarına olan merhametinin enginliğini beyân etmiştir. Bu hakîkati ifâde etmek üzere Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i kudsîde Allâh Teâlâ’nın “Rahmetim gerçekten gazâbımı geçmiştir!” buyurduğunu bildirir. Buhârî, Tevhîd, 15 Bundan dolayı bütün peygamberler, ümmetlerini dâimâ tevbe ve istiğfâra dâvet etmişlerdir. TÖVBENİN ÖNEMİ Peygamberler dışında hiçbir insan, beşerî husûsiyetleri itibâriyle mâsum değildir; az veya çok günah işlemekle karşı karşıyadır. Bundan dolayı, Kur’ân-ı Kerîm’de günahlardan arınmanın bir ifâdesi olan “Tevbe” isminde müstakil bir sûre mevcuttur. “Tevbe” kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de seksen küsur yerde geçer. Yine Allâh Teâlâ’nın günahları bağışlayacağını ifâde eden yüzlerce kelimenin yanı sıra özellikle “Gafûr” ism-i şerîfi doksan iki defâ, “Gaffâr” ism-i şerîfi beş yerde tekrarlanmakta, “Gâfir” ism-i şerîf de bir defa zikredilmektedir. Bütün bunlar tevbenin ehemmiyetini ve Cenâb-ı Hak tarafından kabul edileceğini göstermekle birlikte kulları tevbe ve istiğfara teşvîk etmektedir. Kulun, günâhının hattâ gafletinin suç olduğunu bilmesi bir irfân, Rabbinden af dilemesi de bir vicdân borcudur. Günâhın bir suç olduğunu bilememe ve ondan dönmenin lüzûmunu idrâk edememe gafleti, -Allâh muhâfaza buyursun- kalbin iflâsı ve cehennem yolculuğunun alâmetidir. Allâh Teâlâ böyleleri hakkında şu acıklı tehditte bulunmaktadır “...Kim ki tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir!” el-Hucurât, 11 Hadîs-i şerîfte “Yapılan günahlardan pişmanlık, tevbedir. Günahlarına tevbe eden kimse sanki o günâhı işlememiş gibi olur.” İbn-i Mâce, Zühd, 30/4252; es-Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 161 buyrulmuştur. Kul bir hatâ işlediği zaman Allâh’ın affedeceğine mağrur olarak aldanarak gecikmemeli, hemen tevbe ipine sarılmalıdır. Zîrâ âyet-i kerîmede tevbenin kabûlü için acele etmek gerektiği şöyle bildirilmektedir “Allâh katında makbûl olan tevbe ancak o kimselerin tevbesidir ki, onlar bilmeyerek günah işlerler, sonra da çok geçmeden tevbe ederler. Allâh, Alîm hakkıyla bilendir, Hakîm her işi hikmetli ve sağlam olan’dır.” en-Nisâ, 17 TÖVBEYİ GECİKTİRMEK Şeytana aldanarak tevbeyi geciktirenlerin ise hazin âkıbetini şöyle haber vermektedir “Yoksa o günahları işleyip de nihâyet onlardan birine ölüm gelince Şüphesiz ben şimdi tevbe ettim.» diyenlerin tevbesi makbûl bir tevbe değildir; kâfir kimseler olarak ölenlerinki de makbûl değildir. İşte onlar yok mu, kendileri için pek elem verici bir azap hazırladık.” en-Nisâ, 18 Bâzı âlimlerimiz, âyet-i kerîmedeki bu ilâhî îkâz ve tehditten kurtulmanın yolunu göstererek “Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!” Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 65 demişlerdir. TÖVBENİN KABUL ŞARTLARI Ayrıca tevbenin kabûlü için, yalnız dilin “estağfirullâh” demesi, kâfî değildir. Bununla birlikte kalbî bir titreyiş ve aynı hatâyı tekrar etmemeye azmetmek zarûrîdir. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- tevbede lüzûmlu olan hâlet-i rûhiyeyi şu şekilde ifâde eder “Nedâmet ateşiyle dolu bir gönülle ve nemli gözlerle tevbe et! Zîrâ çiçekler, güneşli ve ıslak yerlerde açar!” Tevbe ve istiğfâr, ferd ve milletleri selâmete götürür. Gelecek belâ ve musîbetleri izâle eder. Şu hadîs-i şerîf, mü’minlerin davranışlarını tanzîmde büyük bir ehemmiyet arz eder “Bir mü’min, Allâh’ın azâbının şiddetini bilse idi, cennetten ümîdini keserdi! Kâfirler de, Allâh’ın merhametinin ne kadar geniş olduğunu bilselerdi, cennete girmeyi ümîd ederlerdi!” Müslim, Tevbe, 23 Bu bakımdan her bir mü’min, “havf ve recâ”; yâni “korku ile ümîd” arasında yaşamalı; “Cehenneme sâdece bir kişi girecek!” deseler, “Acabâ ben miyim?” korkusu içinde, “Cennete sâdece bir kişi girecek!” deseler, yine “Acabâ o ben miyim?” ümîdi içinde olmalıdır. Korkuda kademeleşme olduğu gibi muhabbette de bir kademeleşme söz konusudur. Günahkâr kimseler Allâh’ın azâbından korktukları hâlde ehlullâh, gönüllerinin mahbûbu Cenâb-ı Hakk’ı incitmekten ve sevgisinden mahrum kalmaktan korkarlar. Unutulmamalıdır ki peygamberler dahî zelle işlemiş, onun ıztırâbı ile tevbe ve istiğfâr içinde yaşamış, böylece kendilerine beşerî acziyet tattırılmıştır. Çünkü mutlak üstünlük ancak Allâh’a âittir. Acziyetten müstesnâ ve münezzeh olan yalnızca O’dur. İLK TÖVBE EDEN İNSAN HZ. ADEM’İN TÖVBESİ İlk tevbe eden peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’dır. Havvâ vâlidemizle beraber yaptıkları şu tevbe meşhûrdur “…Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlakâ ziyân edenlerden oluruz.” el-A’râf, 23 Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâdlarına en güzel bir istiğfâr nümûnesidir. Cenâb-ı Hak, merhameti sebebiyle kullarını tevbe ve istiğfâra dâvet eden ve böylece onları bağışlayacağını müjdeleyen âyetlerinde şöyle buyurmaktadır “Ancak yaptığı kötülüklerden vazgeçip îmân ederek sâlih ameller işleyenler var ya, işte Allâh onların kötülüklerini iyiliklere günahlarını sevaplara çevirir. Allâh çok bağışlayıcı, engin merhamet sâhibidir. Kim tevbe edip amel-i sâlih işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabûl edilmiş olarak Allâh’a döner.” el-Furkân, 70-71 “O muhsinler ki bir günah işledikleri yahut nefslerine zulmettikleri zaman Allâh’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allâh’tan başka günahları kim affedebilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri günah üzerinde ısrar etmezler. İşte onların mükâfâtı Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlerdir. Amel-i sâlih işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir!” Âl-i İmran, 135-136 Âyet-i kerîmede, ihsân kıvâmında bir hayat sürenlerin günahta ısrar etmedikleri ve hemen tevbeye sarıldıkları vurgulanmaktadır. Zîrâ onlar “Isrâr edildikçe küçük günahlar küçük olarak kalmayıp büyük günah hâline gelir; istiğfâra devâm edildikçe de büyük günahlar affedilip silinir.” hikmetince hareket etmektedirler. Âyet-i kerîmelerde buyrulur “Onlar bilmezler mi ki Allâh kullarının tevbesini kabûl eder ve sadakaları bizzat alır. Çünkü Allâh tevbeleri çok çok kabûl buyuran ve Rahîm olandır.” et-Tevbe, 104 “Ey Rasûlüm! De ki Sizin duâ ve niyâzlarınız olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin?..” el-Furkân, 77 DUADA EN ÖNEMLİ HUSUS Duâda asıl olan, ihlâs, muhabbet ve samîmiyettir. Samîmî duâlar, bir muhabbet tezâhürüdür. Yukarıdaki âyet-i kerîme, kulun, muhabbetle yapılan bir duâ ile değer kazandığını ifâde buyurmaktadır. Bu yüzden tevbeler cân ü gönülden olmalıdır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur “Ey îmân edenler! Samîmî bir tevbe ile Allâh’a dönün! Ancak böyle yaptığınız takdirde umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi affeder!..” et-Tahrîm, 8 “Ancak tevbe edip hâllerini düzeltenler, Allâh’a sımsıkı sarılıp dinlerini yalnız O’na has kılanlar başkadır. İşte onlar, gerçekte mü’minlerle beraberdirler ve Allâh, mü’minlere yakında büyük mükâfât verecektir.” en-Nisâ, 146 “Allâh, sizin tevbenizi kabûl etmek ister; nefsânî arzularına uyanlar ise, büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.” en-Nisâ, 27 İlâhî emirlere muhâlefet mânâsına gelen günah işleme keyfiyetinden tamâmen uzak kalınmaya çalışılsa bile, Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine lâyıkıyla şükredebilmek mümkün olmadığı için, hiç kimse tevbe ve istiğfârdan müstağnî kalamaz. Bu husustaki beşerî acziyet, herkes için geçerlidir. Şâyet şükre muvaffak olunsa, bu da bir nîmet olduğundan, başka bir şükrü îcâb ettirir. Böylece şükür borcu, beşer üzerinde sonsuza kadar devâm eder. Hatâ ile me’lûf kılınan insanın bütünüyle günahlardan uzak kalması çok zordur. Kul gafleten de olsa günâha düşecek, acziyetini hissedecek ve Yüce Rabbine ilticâ edecektir. İnsanın, Rabbinin azametini ve kendi hiçliğini tam olarak idrâk etmesi bu ilticâ ve yakarışların derinliğine ve keyfiyetine bağlıdır. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur “Her insan birçok hatâ yapabilir. Fakat hatâ yapanların en hayırlısı çokça tevbe edenlerdir.” İbn-i Mâce, Zühd, 30/4251 PEYGAMBER EFENDİMİZİN TÖVBE VE İSTİĞFARI Hatâ işleme keyfiyetinden peygamberler bile hâriç değildir. Onlar da zaman zaman hatâ yapmışlar ve Rablerine tevbe ve istiğfârda bulunmuşlardır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur “Bâzen kalbimin perdelendiği olur. Ama ben Allâh’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum.” Müslim, Zikir, 41; Ebû Dâvûd, Vitir, 26 “Vallâhi ben günde yetmiş defâdan fazla Allâh’tan beni bağışlamasını diler, tevbe ederim.” Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîr, 47; İbni Mâce, Edeb, 57 Ancak Rasûlullâh Efendimiz’in bu tevbe ve istiğfârı çoğu zaman bir hatâsından dolayı değil, Allâh Teâlâ’ya daha çok yakınlık kesbetmek ve O’nun rızâsını kazanmak içindir. Efendimiz her an mânevî bir terakkî içinde bulunduğundan, bir sonraki hâl ve makâmına göre daha aşağı seviyede bulunan bir önceki hâl ve makâmına istiğfâr etmiştir. Ümmetine farklı istiğfâr şekilleri tâlim buyurmuştur. Bunların en mühimi “seyyidü’l-istiğfâr”dır. SEYYİDÜL İSTİĞFAR DUASI VE FAZİLETİ Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edildiğine göre Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu “İstiğfârın en üstünü kulun şöyle demesidir اَللّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ، وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي، فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ Allâh’ım! Sen benim Rabbimsin. İbâdete lâyık Sen’den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum. Ezelde Sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lutfettiğin nîmetleri yüce huzûrunda minnetle anar, günâhımı îtirâf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları Sen’den başka affedecek yoktur.” Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sözüne şöyle devam etti “Her kim, bu seyyidü’l-istiğfârı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur.” Buhârî, Deavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101; Tirmizî, Deavât, 15; Nesâî, İstiâze, 57 Hakîkaten Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri, bizim şükrümüzün erişemeyeceği kadar sayısızdır. Âyet-i kerîmede buyrulur “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allâh’ın nîmetlerini saymaya çalışsanız, sayamazsınız! Doğrusu insan, Allâh’ın sonsuz nîmetleri karşısında çok zâlim ve çok nankördür!” İbrâhîm, 34 Tâbiînin ileri gelen âlimlerinden Atâ bin Ebî Rebâh -rahmetullâhi aleyh- Peygamber Efendimiz’in istiğfâr ve şükrü ile alâkalı şöyle bir hâdise anlatıyor Hazret-i Âişe’ye “–Allâh Rasûlü’nde gördüğün en hayranlık verici hâli bana anlatır mısın?” dedim. Âişe vâlidemiz “–Onun hangi hâli hayranlık vermezdi ki!” dedi ve şöyle devam etti “–Bir gece yanıma geldi, yatağa girdi, bir müddet sonra “–Müsâade edersen kalkıp Rabbime ibâdet edeyim.” dedi. Ben de “–Vallâhi seninle berâber olmayı çok isterim, ancak senin sevdiğin şeyi daha çok severim.” dedim. Bunun üzerine kalktı, abdest aldı, sonra namaza durdu ve ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki gözyaşları göğsünü ıslattı. Sonra rükûya vardı, yine ağladı, sonra secdeye vardı, secdede iken de ağladı, sonra secdeden başını kaldırdı yine ağladı. Bu durum, tâ Bilâl -radıyallâhu anh- gelip de sabah ezânını okuyuncaya kadar devam etti. Hazret-i Bilâl, Habîb-i Ekrem Efendimiz’in ağladığını görünce “–Ey Allâh’ın Rasûlü, geçmiş ve gelecek bütün günahların affedildiği hâlde seni bu kadar ağlatan nedir?” diye sordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “–Yâ Bilâl! Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle bir âyet indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” dedi ve şu âyet-i kerîmeleri okudu “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için Allâh’ın birliğini gösteren kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken her an Allâh’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i her türlü noksan sıfatlardan tenzîh ederiz, bizi cehennem azabından koru!» diye yalvarırlar.” Âl-i İmrân, 190-191 İbn-i Hibbân, II, 386 Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu sözleriyle, Cenâb-ı Hakk’ın bahşetmiş olduğu nîmetlerin, kulluğu azaltmaya değil, aksine teşekkürü artırmaya vesîle olması gerektiğini bildirmiştir. Âyet-i kerîmelerde husûsiyle üç şeye dikkat çekilmiştir. Bunlar azamet-i ilâhiyeyi tefekkür, bu azamet karşısında insanın acziyetini idrak ve bunun tabiî bir neticesi olarak Yüce Dîvân’a ilticâ ve yakarıştır. Bu âyet-i kerîmeler nâzil olduğu gece Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gökteki yıldızları imrendirecek gözyaşları ile sabaha kadar ağlamıştı. Allâh’ın lutfu ile mü’minlerin de gözyaşları, muhakkak ki fânî gecelerin ziyneti, kabir karanlıklarının aydınlığı, âhiretteki cennet bahçelerinin şebnemleridir. HANGİ VAKİTLERDE TÖVBE ETMELİ? Tevbenin en kıymetli vakitleri seherlerdir. Cenâb-ı Hak, ilâhî nîmetlere mazhar olacak bahtiyar kullarının seherleri ihyâ eden takvâ sâhibi kimseler olduğunu şöyle beyân buyurur “O muttakîler, geceleri pek az uyurlar, seher vakitlerinde de istiğfâra devâm ederler.” ez-Zâriyât, 17-18 “O Rahmân’ın kulları ki, Rablerinin huzûrunda secdelere kapanarak ve kıyâma durarak gecelerini ihyâ ederler.” el-Furkân, 64 Seherlerden sonra nasıl ki şafak vakti gelip karanlıklar uzaklaşır ise seher vakitlerindeki istiğfârlar da, günah karanlıklarından kurtulup nûrlu mağfiret şafaklarına kavuşmamızın rahmet iklîmidir! Dipnot [1] Rahmân, mübâlağa sîğası olup “rahmeti bol olan” demektir. Rahîm ise istimrar ifâde ederek “rahmet eden ve rahmetini mahlûkâtına ulaştıran” demektir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
tevbe istiğfar duası arapça harekeli